İZMİR’İN SOLGUN ÇİÇEĞİ,
İLGİ ALAKA BEKLİYOR…
ALTINPARK – BASMANE…
Gürol Tulunay
Yüzyıllara meydan okuyan semtlerimizin başında gelen bir mahallemiz Altınpark, İzmir’in merkezi kabul edilen Basmane semti içinde yer alıyor.
Onu İzmir’in bir solgun çiçeği başlığı ile tanıtmayı uygun buldum.
Gerçekten ihmal edilen ama buram, buram tarih kokan bu semtin dar sokakları, cıvıl, cıvıl çocuk sesleri ile çınlamakta, çocuklara uygun oyun alanları az. O nedenli caddeler, sokaklar oyun alanları olmuş.
Eski dokunun merkezi dersek hiç de abartı yapmamış olunuz. Bize eski hemşerilerimizden miras kalmış olan Altınparkı sürekli yakıyoruz yıkıyoruz ve yıkılmasını, yanmasını sadece seyrediyoruz. Oysa neler yapılmazdı ki.
Sayın Hakan Tartan Konak Belediye Başkanlığı yaptığı dönemlerde müzelere önem vermiş bir başkan olarak yer aldığını hepimiz biliriz. Bu semte de bir radyo müzesini eski bir bina içinde kurmuştu.
Sayın Muzaffer Tunçağ’da Oteller Sokağını ihya etmiş ve bu konuda ödül almıştı.
Bunun dışında da Altınparkın ele alınıp, eski dokunun bir envanterini çıkarıp (Belki de çıkarıldı ama ben okumadım veya izlemedim). Yapılmadıysa acil yapılması gereken yerlerin başında gelen bir mahalle Altınpark.
Geçen yıl Bir mayıs törenleri İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer tarafından Altınparkta ki, yanılmıyorsam 300 yıllık bir kahvenin önünden başlatıldı.
Çok eskiden: yürüyüş yapacak kişi ve kuruluşların ve de devlet erkanının toplanma ve yürüyüşe başlama yeriydi.
Bunu hatırlayan Başkan Soyer yürüyüşü bu yerden başlattı. Eskiyi anımsatması açısından önemli bir konudur diye düşünüyorum. Bir de burada tarihi bir çukur vardır.
Yine Başkan Tartan zamanında başlanıp sonu gelmeyen işlerden biridir. Oranın önemini her halde Başkan Soyer ve Başkan Batur mutlaka biliyordur ve belki de planlama içine almışlardır.
Altınpark sokaklarını gezdiğimiz zaman, geriye kalan eski dokunun ne halde olduğunu görüyoruz. Konunun çok çapraşık ve çok miraslı evlere ait olduğunu da biliyorum. Ama, elde atılmazsa bir süre sonra elimizde eski doku diye bir şey kalmayacağı da meydandadır.
Bir süre evvel gazeteci yazar arkadaşımız Sayın Orhan Beşikçinin gayretleriyle ve mihmardanlığın da Basmane ve civarında bir gezi
yaptı. Hatta Başkan Soyer kıymetli bir eski kapının fotoğrafını çekerken görüntülendi.
Gerek Başkan Soyer’in gerekse de Orhan Bey’in bu gezisinden çok umutlandığımı söylemek isterim. Belki de artık Basmane, Altınpark bu talipsizliğini kıracaktır diye düşünmek isterim. Bize bunu zaman gösterecek.
Başkan Soyer’in bu gezinti sırasında ‘Küçük Yannis sokağını ve
kilisesinin bugüne gelebilmiş kapısını hayli incelediğini gördüm.
Biz eski dokuya ve kent tarihine gönül verenler tarafından bu devasa kapı defalarca konu edilmiştir. Ben de üç defa bu konuyu dile getirip bu sayfalara koyduğumu söyleyebilirim.
Beni endişeye sevk eden konu: Kapının tamamen demirden yapılmış olması ve yaklaşık yüz yıla yakın bir zamandır elden geçmemesidir.
Sizlerinde bildiği gibi Küçük Yannis sokağı kalabalık çocuk popilasyonunun olduğu bir sokaktır. Oraya komşu oturan bir evin hanımı çamaşırını kapının önünde bulunan basamaklarının hizasına asar ve kurutur.
Zamanın nasıl bir törpü olduğunu biliriz, menteşeleri ne durumdadır. Sağ ve sol duvarlara giren demir saplamalarını duvar hala sıkıca tutabilmek temidir, diye endişelerim var. Kaç defa gittiysem o basamaklarda ergen çocukların oturup bir biri ile şakalaşmalarını, küçük olanlarında orada oynadıklarını görürüm. Kadınlarında çamaşır asmaları da bu tehlikeye ilavedir.
Bu nedenlerle; hangi kurumun ilgi alanı içindeyse bu konuya geçmişte dikkat çektim Altınparktan bahsederken bir daha hatırlatmayı uygun buldum…
Ama son aldığımız haberlerden biride bu kadim sokak ve kilise ile ilgilidir, önüne nihayet bir seperetör çekilerek sokağın sakinlerinin bu bahsi geçen kapı ile irtibatı kesilmiştir ve yakında restorasyon un başlayacağı açıklandı. Bu benim bütün endişelerimi ortadan kaldırdı…
Basmane – Altınpark mahallelerinde çok ta önemli olan ve bize geçmişten miras bırakılan eski doku binalar var. Örneğin Basmane Karakolu, geçmişe meydan okuyarak hala ayakta kalmayı başarmış bir anıt binamızdır.
Burada bulunan Cumhuriyet Lokantası eski geçmişin izlerini ve tadını taşımaktadır. Hamam, hala varlığını sürdürmektedir. Fırın da hala faaldir. Ve kıraathane bütün bu binalar bütün görkemi ile ayaktadır. Anafatalar Caddesi, eskiyi yaşatmaya devam eden bir dokumuz olup, yüzlerce eski dükkanı barındırmaktadır.
Burada bulunan tarihi kahvenin bahçesinde oturup bir ziyaretimde çay söylediğimde karşı masada oturan güler yüzlü bir beyle selamlaştık. Adının İbrahim Ayan olduğunu söyleyen bey, kahvenin bahçesinin içinde seyyar arabası ile köftecilik yapıyormuş.
İlk İbrahim Bey seslendi;
- Yabancısınız galiba?
- Yani yabancı değilim İzmirliyim. Ama epeydir gelmediğim bir mekandayım.
- Siz burasını şimdi değil, eskiden görecektiniz, İzmir’in kalbi burada atardı. Ben yaklaşık elli yılı geçkindir burada seyyar köftecilik yaparım. Hem çalışır hem de bu semtte otururum. Ben masanıza gelebilir miyim?
- Çok sevinirim, aslında buraya gazetem için bir haber yapmaya gelmiştim. Size denk geldiğim iyi oldu, buyurun lütfen.
Söyler misiniz bu park neden küçüldü oysa çok büyüktü.
- 40 yıl evvel burası kentin göbeğiydi, hoş hala da öyle geçer ya. Oteller sokağı burada zamanın Konak Belediye Başkanlarından Sayın Muzaffer Tunçağ, burayla çok önem verdi. Oteller Sokağını ihya etti. O zamanlar ticaretin hayli iyi olduğu zamanlardı.
Herkesin cebinde para vardı ekonomik Kriz nedir bilmezdik. Aslında semtimizden gidişli gelişli epey göç oldu. Gidenlerin yerine Doğu ve Güneydoğu bölgemizden gelip yerleşenler oldu. Biz burada birlik beraberlik içinde yaşantımızı sürdürdük, sürdürüyoruz.
- Eskileri ve eskide yaşayanlar anlatabilir misiniz?
- Tabi hemen bahsedeyim. Kasap Hilmi Ağabeyi hatırlıyorum. Babası Giritten gelmişti. Onun yaptığı güveci kimse yapamazdı. Süt kuzu etini kuşbaşı doğrar toprak kaba yerleştirirdi. Üstüne bolca domates ve acı yeşil biber döşerdi. İstenirse kabak, patlıcan, patates ilave edilirdi ama o zaman biraz da türlüye benzese de, inanın parmaklarınızı yerdiniz. O şimdi kenara çekildi, emekliliğin tadını çıkarıyor. Ara sıra gelip nargilesini söyler, bizde çayını koştururuz. Hemen yanına oturup eskiyi yad ederiz. Saatçi Osman Amca ise aramızdan ayrılalı hani oldu. Epeydir çocuklarını da görmüyorum Zaten onlar buradan taşındılar.
- Beyim o zaman bir particilik vardı ki sorma.
- Sordum İbrahim Bey o zaman particilik nasıldı?
- Bir İnönü, bir Menderes geldiğinde yer yerinden oynardı. Davullar, zurnalar hiç susmadan çalardı. Biliyor musun partililerin kahveleri bile ayrıydı. Ama şimdi ki gibi değil partililer arasında dostluk, arkadaşlık bir başkaydı.
Gözleri nemlenen İbrahim Ayan Bey, adeta o günlerin içinde yaşıyordu, çayından büyük bir yudum aldı ve devam etti konuşmasına.
- O zamanlarda, gecenin geç saatlerinden sabah ezanlarına kadar
Tavla sesi kesilmez, nargile fokurtusu bitmezdi bu kahvelerde. Ama, o
zaman kahveler birer kıraathaneydi. İlmi sohbetler yapılırdı.
Öğretmen Kasım Bey geldiğinde geniş bir halka yapardık etrafında
kulaklarımızı açar, onun anlattığını can kulağı ile dinlerdik. Oda gitti,
rahmet olsun, anmış olduk. Biliyor musun yine o zamanlarda caddeyi
sokağı süpürmeye çöpçü istemezdi. Hem de personel azdı galiba, şimdi
sıkıştırmalı çöp kamyonları geliyor ve her sabah çöpleri alıp gidiyorlar.
Yine o tarihlerde biz, kapımızın önünü, dükkanımızın önünü, ıslatıp
süpürürdük. Ne zaman mı? Sabah ezanı vakti. Sonrada kısmetimizi
beklerken, günlük hazırlığımızı yapardık. Bu arada kahveci Raşit ağabey
tavşan kanı çayı demlemiş olurdu. O, herkesin ne içeceğini bildiği için
sormadan getirir, biz de kabul ederdik. Hesap içinse kapımızın kenarına
çay için bir beyaz çizgi çekerdi tebeşirle. Kahve içinse bir çarpı yapardı.
Şimdi fark ettim, artık tebeşir de yok değil mi? Önemsiz gibi görünür
meğer onu da kaybetmişiz. İşte böyle gazeteci kardeşim. Eskiye rağbet
olsaymış bit pazarına nur yağarmış dememiş miydi büyüklerimiz?
Ama, Oteller Sokağına yağan nur belki bir gün bize de yağar. Biz
bekleriz, umarız ve dileriz…
Bu tatlı dilli esnaf arkadaşımıza veda edip, parkı ortaya alıp sağ taraftan yokuşu tırmanmaya başladım arada bir soluk alarak.
Ve işte Altınpark’ın eski binaları…Daracık sokaklar, elektrik direklerinden duvara çekilen çamaşır ipleri. Taraçalar (taraçayı anımsadınız mı?) hani evlerin üstünde olan teraslar dersem anlarsınız.
Zamanımızda da, evvelden de genelde o taraçanın aşağıdan gelerek üstüne tırmanan ve gölgelik yapan üzüm asmalar olur. teras duvarlarının üstünde, zamanın zeytinyağ, margarin yağı, örneğin vita tenekelerine dikilmiş sakız, sardunya, güller, yasemin ve hanımeli gibi çiçekler dikilmiş olur.
Etrafta kesif bir soba kokusu, daha ziyade linyit konusu var, adeta havada asılı duruyor.
Sokaklar çocuk ve çocuk dolu. Hepside tabiri caizse bıcır, bıcır. Onlar burada boş buldukları bir arsada meşe oynuyorlar, buna bazılarınız diringa, bazılarınız da bilya dersiniz. Bu oyunun olmazsa olmazı küfürlü konuşmaktır, Bağıra, çağıra oynayan erkek çocuklarının büyüdüklerini kanıtlamasının sonucudur küfürlü konuşmalar,
Kız çocukları ise sek, sek ve ip atlamayı tercih etmişler, daha küçük yaş gurubu evlerinin eşiğinde evcilik oynamakla meşguller.
Arada durup ilginç bulduğum görüntülerinin fotoğrafını çekiyorum. Bir gurup irili ufaklı çocuk hanidir peşimde “Hello,hello” diye sesleniyorlar. Aldırmazdan geliyorum. Aralarında iddiaya giriyorlar. Biri diyor ki ‘bu Amerikalıdır,
baksana küçük sakalı var’. Bir diğeri itiraz ediyor ‘ne olacak sakalı varsa, benim dedemin de sakalı var’, arkadan bir ses ‘her gördüğün sakallıyı deden sanma’ diyor ve heyet halinde sokakları geziyoruz.
Rengarenk bir bakkalın önündeyim şimdi. Hepimizin çocukluğumuzda birer bakal amcası vardır. İşte tam öyle bir bakkal dükkanı bu. Burada makarnada bulursunuz çamaşır ipi de, mandal da. Açık yoğurtta satar, hani az kaymak çok yoğurt konulan lengerli yoğurtlardan. Bu tip bakkallardan. Bakkal dükkanın üstü eviymiş, tarihini soruyorum, “yüz yıllık var, herhalde, karşımdaki ev benimkinden de eski, papazın eviymiş”
Bembeyaz sakalı olan bakkal Osman Efendi, 32 yıldır bu bakkal dükkanını işletiyormuş.
Altınpark çevresinde sayısız ve güzel, alımlı evler var. Bir o kadarda
korunmayı bekleyen, el uzatmayı isteyenler var. Bunların bir kısmının çatısı çökmüş, içinden ağaçlar fışkırmış, Hoca Nasrettin’in türbesi gibi kapısında,
koca kilitler var ama, eve her taraftan girmek mümkün.
Tüm yöre halkının dileği, mezbeleye dönmüş olan bu eski dokunun kendini bilmezler ile evsiz barksızın elinden kurtarılmasıdır. Mahalle sakinleri çocuklarının bu ortamda bu yıkıldı, yıkılacak evlerin önünde veya içinde oynamasından şikayetçi.
Bu mahallede bir çok sokak gezdim, fotoğraf çektim bir tane parka rastlamadım, ya da görmediğim yerlerde mi var bilmiyorum. Ben mi göremedim, yoksa
burası Altınpark değil mi?...
Oteller sokağından bahsetmeyi bir daha ki yazıya bırakıyor ve sokağın
Basmane tarafından girip Feyzipaşa Bulvarı tarafından çıkıyorum. Çıkıyorum ama yoğun bir trafik ve klakson sesleri ile karşılaşıyorum ve kendime soruyorum, yarım gün gezdiğin zaman hiç klakson sesi duydun mu, ya da trafikle karşılaştın mı? İster istemez soruyorum, neredeydin ve nereye geldin diye kendime…
Bence Altınpark ve etrafını zaman geçirmeden görün. Oteller Sokağını en azından bir boydan, bir boya yürüyün ve geçmişteki Belediye Başkanlarından Muzaffer Tunçağ’ın “Basmane Oteller Sokağı Yenileme Projesi” ile Tarihi Kentler Birliğinin Başarı Ödülünü niye aldığını gözlerinizle görün…
İzmir’in bir başka yerinde ve bir başka semtinde buluşmak ve orayı da beraber görmek dileğiyle…