Tarih Haber Girişi : 08 Mayıs 2021 15:59

GEÇ OSMANLI DÖNEMİ’NDE ÇOCUK ALGISI

GEÇ OSMANLI DÖNEMİ’NDE ÇOCUK ALGISI

GEÇ OSMANLI DÖNEMİ’NDE ÇOCUK ALGISI

                                                          Tansu KARAGÖZ

Geç Osmanlı döneminde çocuk algısından önce dönemin genel işleyişine bakmamız gerekir. Genel tanımıyla Osmanlı Anayasası’nın 29 sene boyunca etkisiz kaldıktan sonra Meşrutiyet’in 23 Temmuz 1908 tarihinde yeniden ilanıyla başlayan ve Vahdettin tarafından 11 Nisan 1920 tarihinde Meclis-i Mebusan’ın kapatılmasıyla sona eren bir dönemdir ve biz bu dönemi genel olarak İkinci Meşrutiyet dönemi olarak isimlendirmekteyiz.

Dönemi biraz açacak olursak eğer 1908 dönemi, İttihatçı subayların devrimleriyle gelen yepyeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Yani yönetimi Padişah değil Cemiyet devralmıştır. Halkın yeni gelen yönetime dair umutları beklentileri vardı. Ancak İttihat ve Terakki Cemiyeti bir süreye kadar etkili olabilmiş bir süreden sonra ise devrim istedikleri etkiyi gösterememiştir.

Şimdi gelelim Geç Osmanlı Döneminde çocuk kavramı, toplumda nasıl bir etki göstermiştir? İkinci Meşrutiyet dediğimiz dönem toplum yapısını siyasi, sosyal, ekonomik olmak üzere birçok açıdan değişime uğratmıştır. İşte toplumda değişen yapılardan bir diğeri de toplumun içinde birey olmaya çalışan çocuk konusu olmuştur. Çünkü çocuk konusu bu dönemin en önemli konularından birisidir. Çünkü çocuk geleceğin bireyi olarak görülmeye başlanmıştır. Biz çocuk konusunun genişliğini Tanzimat’tan bu yana bilmekteyiz. Tanzimat’tan önce ise çocuk konusu ile ilgili çok bir bilgimiz yok.  Çünkü çocuk kavramı veyahut çocuğun toplumda birey olarak tanınması Tanzimat döneminden sonra oluşmuştur. Örneğin Batı dünyası çocuk algısını Osmanlı toplumundan önce yaşamıştır. Osmanlıda çocuk kavramının oluşması Tanzimat sonrası oluşmuştur. Bu genellemeyi açacak ve o dönemde çocuk olmanın nasıl oluştuğuna bakacak olursak bu olay çocuğun dünyasının değişimi ile başlamıştır. Mesela Çocukların önemli, gelecek vadeden bir birey olduğu üzerinde durulmuştur. Buna entegre olarak çocuk toplumdan ayrı bir yere konumlandırılmıştır. Bu nasıl olmuştur? Şöyle açıklarsak eğer, çocuklara yönelik oyuncaklar yapılmaya başlanmıştır. Oyuncaklar bir çocuğun hayal dünyasının oluşmasındaki en önemli etkendir. Günümüzde olduğu şekilde o zamandaki çocukların da en yakın arkadaşı oyuncaklar olmuştur. Mesela çocuklara ne gibi oyuncaklar yapılmıştır? Genellikle dönemle bağdaşan tahtadan, kartondan ya da taş bebek tarzında yapılan oyuncaklar yapılmıştır. Özellikle İstanbul’daki Eyüp semti oyuncak imalatının merkezi olmuş fakat oyuncaklarda çok fazla bir çeşitlilik yapılamadığından dolayı bir süre sonra kapatılmıştır. Ancak bu o dönem için bile çocuklar üzerine düşünülmüş en iyi fikir olmuştur. Bunun dışında çocuklara özgü kıyafetler dikilmeye başlanmıştır. Bu çocukların çocuk olduğunun en iyi kanıtıdır. Çünkü bu dönemden önce çocuklara yönelik bir kıyafet kategorisi söz konusu değildi. Çocuklara yetişkinlerin giyimlerine yakın bir kıyafet giydirilme söz konusuydu. Ancak bu dönemden sonra çocuklara kendi kıyafetleriyle daha rahat bir hayat alanı oluşturmuşlardır. Kısaca söylersek eğer adeta bir çocuk modası doğmuştur. Modaya ilişkin bir diğer şey de önceleri çocuklar yaz ayları geldiği zaman saçlarını kazıtırlardı. Ancak çocuk üzerine gelişen bu dönemle birlikte Osmanlı toplumundaki çocuklar da Avrupa’daki çocuklar gibi saçlarını uzatmaya başladılar. Çocuk konusuna ilişkin bir diğer konuda Devlet. Bu dönemde Devlet çocuk konusuna ayrıca değinmiştir. Peki, bu Devlet, çocuk konusuna ne gibi etkiler yapmıştır? Devlet çocuğu birey gözüyle bakmış aynı zamanda mesleki açıdan politik amaca uygun şekilde eğitmiştir. Çünkü çocuk devlet için gelecektir. Potansiyel bir elemandır. Çocuk konusuna ilişkin bir diğer konu da çocuklara yönelik Eğitimler olmuştur. Geç Osmanlı Döneminde Eğitim politikaları, Türk Eğitim Tarihinin en ama en önemli dönüm noktalarından birisi olmuştur. Aslında önceki dönemlerden gelen bir Eğitim politikası mevcuttu. Mevcut olan politika 1869 tarihli Maarif-i Umumiye Nizamnamesi idi. Bu politika Geç Osmanlı döneminde de geçerliydi ancak tam anlamıyla uygulandı diyemeyiz. Bu yüzden uygulanamayan bu politika bırakılmış ve dönemin şartlarına ve ihtiyaçlarına göre yeni bir Maarif-i Umumiye Kanun Tasarısı hazırlanmıştır. Bu tasarıyı hazırlayan Emrullah Efendidir ve aynı zamanda Maarif Bakanlığı da yapmıştır. Kanun Tasarısının içeriğine bakacak olursak 3 bölümden ve 220 tane maddeden oluşmuş ve bütün Maarif sorunlarını ele almıştır. Ancak yapılan bu tasarı kanunlaşma yoluna gidememiştir. Ayrıca parantez açmak gerekirse eğitime verdikleri katkılarıyla tanınan iki önemli isim vardır. Bunlar Emrullah Efendi ve Satı Bey’dir. Çünkü bu kişiler Eğitime farklı bakış açıları ile tanınmış eğitimci kişilerdir. Bu iki eğitimcinin Eğitim reformlarına bakış açılarını şöyle özetlersek; Emrullah Efendi Eğitimin Yükseköğretim kurumlarından başlatılmasını gerektiğini söylemiş buna karşıt Satı Bey ise eğitimdeki reformlaşmanın tam tersi şeklinde yani ilkokuldan başlanması gerektiğini söylemiştir. Dönemin eğitim alanına farklı bir bakış açısı getiren isim ise Tevfik Fikret olmuştur. Çünkü Tevfik Fikret fikirlerini Batı etkisinde şekillendirmiştir. Peki, Tevfik Fikret’in yapmış olduğu veyahut düşlediği Batı eğilimli eğitim modeli neydi? Öncelikle amaçladığı şeylerden birisi yeni neslin eğitim alanında geleneksel toplumun dayattığı etkiden kurtarılmasıydı. Öğretim dili büyük ağırlıkla Türkçe ve İngilizce olacaktı. Seçmeli olarak da Almanca, Fransızca gibi seçmeli dillere de yer verilecekti. Beden eğitimi, El işi gibi Sanatsal alanda ise resim, müzik gibi eğitimlere de yer verilecekti. Okulun bir amacı da ziraat ve ticaret insanı da yetiştirmek olacaktı. Yani kısaca eğitim politikalarını toplayacak olursak daha çok yenilik içeren politikaların yeniden gözden geçirilmesini düşündüren yapısal olarak zarar gören binaların onarımını öngören çerçeveler bütününü içerir.

Çocuk eğitiminin en başında gelen şeylerden birisi Okullaşma olmuştur. Bunlardan ilki çocuklara yönelik anaokullarının açılmasıdır. Bunlara isim olarak ana mektebi ya da çocuk bahçeleri isimleri verilmiştir. Ancak bu okullar özel eğitim statüsünde açılmıştır. İlköğretim bölümü ise büyük bir ciddiyetle ele alınmıştır. Bu alanda yapılan çalışmalar ise ilköğretime yönelik yasalar çıkarma, çocukların eğitim görebileceği uygun bir eğitim binası olmuştur. Buradaki en büyük sorun öğretmen açığının olmasıdır. Bunu da Dar’ül Muallim müdürü olan Satı Bey buna yönelik çalışmalar yaparak öğretmen açığının kapatılması yönünde çalışmalara girişmiştir. 1913 yılında Tedrisat-ı İptidaiye Kanunu çıkarılmıştır. Bu kanun 1961 yılına kadar olan Eğitim kanunlarının en uzun ömürlüsü olmuştur. İçerik olarak incelersek eğer genel olarak ilköğretim okullarında okutulacak dersler, öğretmenlik mesleğinin esasları, eğitim durumları gibi konular yer almaktadır. Ayrıca bu kanun ile eğitim, Devlet tarafından karşılanan ücretsiz bir kurum haline gelmiştir. Ortaöğretim kurumlarına gelirsek, bu konuda atılan ilk adımlardan birisi İdadinin Sultaniye ’ye çevrilmesi olmuştur. Bu kurumda okutulan dersler ise Lisan-i Osmani, Tarih, Coğrafya, Fizik, Kimya, Cebir, Resim, Felsefe, Mantık, Arap, Fars gibi dersler okutulmuştur.  Yükseköğretim kurumundaki gelişmeler daha doğrusu yenileşmeler 1912’den sonra biraz daha yaygınlaştırılmıştır.

Osmanlı Devleti’nde basının hayat bulması ilk olarak İbrahim Müteferrika ile başlamıştır. Böylelikle ilk gazete ve dergi örnekleri verilmeye başlanmıştır. Bu dönemde dergilerin sayısında bir hayli önemli bir artış gözlenmiştir. İşte Geç Osmanlı dönemindeki en çok çıkan dergilerden birisi de çocukları temel alan çocuk dergileri olmuştur. Yani bu dönemde çocuklara yönelik çıkarılan dergileri yadsımamak gerekir. Çünkü bu dergiler çocuk konusuna verilen önemin en net kanıtıdır. Çocuk dergilerinin içerikleri genel olarak Eğitim üzerine olmuştur. Eğitimle ilgili çıkarılan birçok çocuk Dergisi bulunmaktadır. Eğitimin yanı sıra değinilen bir başka konuda dönemin sorunları olmuştur. Bu sorunlardan birisi de Türkçülük adı verilen fikir akımıdır. Dergilerde buna sıkça vurgu yapılmış, Türk gücü ve başarısı ön plana alınmak istenmiştir. Bunların yanı sıra dergilerde masal, hikâye, bulmaca veya bilmece tarzında konulara da yer verilerek çocukların eğitilmesi kadar eğlenilmesi de amaçlanmıştır. Geç Osmanlıdaki çocuk dergiciliği ve edebiyatı üzerine ön plana çıkan isimler arasında ise Tevfik Fikret, Ziya Gökalp, Rıza Tevfik Bölükbaşı, Hüseyin Cahid Yalçın, Mehmet Emin Yurdakul, Yusuf Akçura gibi isimler olmuştur.

Şimdi çocuklar üzerine çıkartılmış olan dergilere bir bakalım. Aslında çocuklar için çıkartılmış birçok dergi bulunmaktadır. Ama bazı dergiler ilgiyi fazla görmüştür. Şimdi ilgi gören dergilere bakalım. Bu dönemde çıkan dergilerden ilki Musavver Küçük Osmanlı’dır. 13 Aralık 1909 da çıkarılan bu derginin içeriği Tarih, Coğrafya, Hesap Bilgileri, Ahlak Bilgisi ve benzeri konulardan oluşur. Diğer bir dergi Mekteblilere Arkadaş dergisidir. Derginin ilk sayısı 18 Ocak 1910 da yayınlamıştır. Bu dergi Meşrutiyet döneminin çocuk edebiyatına katkısı açısından ilk önemli dergisi denilebilir. İçerik ve görüntü bakımından yoğun süslemeleri olan bir dergidir. Konu olarak sohbetlerin, eğlenceli bilgilerin, tiyatroya ilişkin yazıların, milli tarihe ilişkin bilgilerin, sağlıkla ilgili bilgilerin yani daha çok çocukların bilgilenmelerine ilişkin yazılar yer almaktadır. Kısaca içerik olarak zengin bir dergi diyebiliriz. Üçüncü dergimiz Çocuk Dünyası dergisi yayın hayatına 27 Mart 1913 tarihinde başlamıştır. Bu dergi dönemin getirdiği sosyal ve siyasal ayrıca ekonomik ortamdan dolayı yayın hayatında kesintilere uğradığını söyleyebiliriz. Diğer dergilerde olduğu gibi bu dergide de Türkçülük etkisi kendisini göstermiştir. İçerik olarak dergi hikâye, şiir, masal, bilmece, oyunlar vs. eğitici konulardan oluşmaktadır. Masallar dönemin getirmiş olduğu etkilerden dolayı Milli konulardan oluşmaktadır. Ayrıca Masallar İngilizce, Fransızca, Almanca, Farsça, Rusça, gibi birçok dilden de çeviriler yapılmıştır. Dergide dil ve üslup konusuna ayrıca dikkat edilmiştir. Yani çocukların anlayabileceği sade bir dil anlayışı önemlidir. Dergi’nin çocuk dergileri arasındaki en uzun ömürlü dergi olduğu da bilinmektedir. Bir diğer dergimiz olan Ciddi Karagöz 3 Nisan 1913 yılında yayın hayatına başlamıştır. Bu çocuk dergisinin diğerlerinden farkı Hacivat ve karagöz tiplemeleri üzerine kurulmuş olmasıdır. Ayrıca dergideki bir diğer fark da yemek tarifleri vermesidir. Talebe Defteri dergisi ise 5 Haziran 1913 tarihli çıkan bir çocuk dergisidir. Aslında Talebe Defteri her ne kadar çocuk dergisi kategorisinde yer alsa da bu konudan biraz uzaktır. Dergi eğitim dışında her konuya değindiği için okuyucu kitlesi de geniştir. Derginin bir diğer farkı da dönemin getirdiği Milli Bilinci Aşılama çalışmaları olmuştur. Çünkü dergi, çocukları geleceğin askerleri olarak görmüşlerdir. Ayrıca eğitim üzerine de sorunları tespit edip çözüm yolları üretmeye çalışmıştır. Yani diyebiliriz ki Talebe Defteri dergisi vatan, askerlik, milli bilinç aşılama konularını daha çok işlemiştir. Çocuk Duygusu dergisinin ise yayın tarihi 19 Haziran 1913’dir. Bu dergi ise diğer dergilere oranla kin, nefret, intikam duygularına daha fazla yer vermiştir. Derginin dili olabildiğince sade olması amaçlanmış ki bu derginin içeriğindeki hikâye ve masallarda da göze çarpmaktadır. Çocuk Duygusu bu dönemde en çok ilgi gören ve yayımlanan dergi olmuştur. Çocuk Dostu dergisi 14 Nisan 1914 tarihinde yayınlamıştır. Fakat yine aynı yıl içinde sona ermiştir. Diğer dergilere nazaran küçük çocuklara hitap eden bir dergidir. Bunu hem içerikleriyle hem de görselleriyle de desteklemiştir. İçerik olarak zengin bir içeriğe sahiptir. Genellikle fabl türü eserlere yer verilmiştir. Bunun yanı sıra da hikâye, şiir, bilmece gibi konulara da değinilmiştir. Dil sade ve basit, çocukların anlayabileceği bir dil tercih edilmiştir. Ayrıca derginin bir olumlu yanı şudur. Çocuklara okuyabileceği düzeyde kitap isimleri tavsiyesinde de bulunulmuştur.

Aslında Geç Osmanlı Dönemi’nde çocuk kategorisinde çıkartılan birçok dergi vardır. Bunlar en çok öne çıkan belli başlı çocuk dergileridir. Diğer dergiler bu dergiler kadar yayın hayatına tutunamamıştır. Bundaki sebep hem dönemin ekonomik sıkıntılarından dolayı hem de yeterli sayıda kâğıt olmadığından dolayıdır. 

Genellersek eğer ben bu dönemin çocukların değer gördüğü en önemli dönemlerden biri olduğunu söyleyebilirim. Her şeyden önce çocuk konusuna değinilmiş. Devlet çocuk konusuna ayrı bir önem göstermiştir. Osmanlı’nın çocuk algısını en iyi kavrayıp anladığı dönemdir. Çünkü artık çocuk, Devlet’in gözünde bir süreden sonra potansiyel işçi konumunu almıştır. Dolayısıyla buna uyumlu olarak da eğitim alanında da yeniliklere girişilmiştir. Eğitim okul öncesi dönemden başlanarak Yüksekokul kurumuna kadar modernleştirilmeye çalışılmıştır. Yayıncılıkta çocuk kategorisine ayrıca önem verilmiş çocukların ilgisi ve yaşına göre dergiler çıkartılmıştır. İşte bu dönem çocuğun değer gördüğü bir dönemdir. Çocuğun kendini gerçekten çocuk hissettiği bir dönemdir. Yani, çocuk gelecektir. Çocuk gelecek vadeden bir bireydir.