Tarih Haber Girişi : 06 Temmuz 2021 11:00

KİLİSE BABALARININ ANADOLU YÜRÜYÜŞÜ VE  İZMİR

KİLİSE BABALARININ ANADOLU YÜRÜYÜŞÜ  VE   İZMİR

KİLİSE BABALARININ ANADOLU YÜRÜYÜŞÜ

VE

 İZMİR

                                                                       Gökhan Çiftçi

Bu makalede, günümüz dünyasında en çok mensubu bulunan Hıristiyanlık dininin yayılma sürecini, bu süreçte rol oynayan aktörleri, Anadolu’nun ve İzmir’in bu süreçteki önemini ve yerini değerlendirmeye çalışacağız. Tabii bu konuyu ele alırken ilk başvuru kaynağımız dinin kutsal kitabı olan İncil olacaktır.

Çünkü İncil, Hıristiyanlığın ortaya çıkışı ve yayılması sürecini takip edebileceğimiz en eski yazılı kaynaktır. İncil, İsa hayattayken kaleme alınmamış, ölümünden yaklaşık yarım asır sonra kaleme alınmıştır. İsa ölmeden önce havarilerine Müjdesini insanlara aktarmalarını istemiştir.[1] Esasında günümüzde elimizde bulunan İncil’in yazarları konusu hala tartışmalıdır. Fakat İncilin Matta bölümünü,on ikilerden olan yani İsa hayattayken ona iman etmiş ve havarisi[2] olmuş olan Matta; Markos bölümünü, Aziz[3] Petrus’un öğrencisi olan Markos; Luka bölümünü, Aziz Pavlos’un mektuplarında ‘Hekim Luka’ olarak andığı yol arkadaşı ve öğrencisi Luka; Yuhanna bölümünü ise yine İsa’nın havarilerinden olan Yuhanna’nın kaleme aldığı kabul edilmektedir.[4]

İncil’in ilk dört kitabı İsa’nın hayatını ve dini tebliğini anlatan bir biyografi kitabı niteliğindedir. İsa sonrası havarilerinin hayatından ve tebliğinden kesitleri sunan kısımlar ise Elçilerin işleri, Pavlus’un ve diğer azizlerin mektuplarıdır.[5] Dolayısıyla daha çok üzerinde duracağımız bölüm, kurucu babaların Anadolu yürüyüşünden bilgiler veren Elçilerin İşleri ve Mektuplar bölümleridir.

İsa hayattayken çok kısa bir süre ve çok küçük bir topluluğa öğretilerini tebliğ etme fırsatı yakalamıştır. İncil’den edindiğimiz bilgiye göre İsa ve takipçileri yaşamlarında ‘müjdeyi’ tebliğ ederken pek çok defa Roma Devleti ile ters düşmüşlerdir. Roma devletinin ve Yahudi toplumunun muhalefeti ve baskılarıyla karşı karşıya kalmışlardır.[6] İsa yaşadığı coğrafya itibariyle Mısır ve İran’ın pagan kültürlerinden de etkilenen, pagan inanç sistemi bulunan bir devlet[7] ve Yahudi kültürünün yoğun olarak yaşandığı bir toplum karşısında yeni bir söylem geliştirmeye çalışmış ve doğal olarak onun söylemlerine muhalefet edenlerle karşılaşmıştır.[8] Yahudi toplumu ve Roma devleti İsa’nın müjde olarak dile getirdiği ve topluma anlattığı öğretilerini bir başkaldırı olarak algılamış olacak ki onu Yahudilerin yeni kralı olmaya çalışmakla suçlamış ve infaz edilirken boynuna ‘Bu, Yahudilerin Kralı İsa’dır’ yazılı bir tabela asmışlardır.[9] İsa’nın kral olmak gibi bir düşüncesi var mıdır bilinmez fakat getirdiği öğreti o dönemin Yahudi önde gelenlerini tedirgin etmiş ve en nihayetinde bu tedirginlik neticesinde Roma devleti tarafından yargılanmış ve çarmıha gerilerek idam edilmiştir.[10] İncil’de çarmıh hadisesinden sonra İsa tekrar dirilerek havarilerine görünür ve onlara kendisinden sonra öğretilerini tüm uluslara aktarma görevini verir.[11]

Hıristiyanlığın nasıl Filistin ve çevresinden çıkarak dünyaya yayıldığını ve bu süreçte Anadolu’da ki faaliyetlerin önemli bir kısmını yine İncil’den takip edebileceğiz. Özellikle daha önce de değindiğimiz gibi Resullerin İşleri kısmında ve Aziz Pavlus’un mektuplarında yayılmanın stratejisini, yöntemini görebiliriz. Tabii bu dönemde en öne çıkan aktör “Gentilelerin Havarisi”[12]Aziz Pavlus olacaktır. Esasen Aziz Pavlus’u günümüz Hıristiyanlığının doktrinini şekillendiren kişi olarak görebiliriz.[13] Çünkü Pavlus’a kadar Hıristiyanlık dini Museviliğin bir mezhebi olarak görülüyor ve sadece Yahudiler arasında yayılıyordu.[14] Pavlus Anadolu’ya yaptığı misyon seyahatlerinde orada kurduğu kiliseler[15] ile dini geliştirmiş ve ileride Roma devletinin resmi dini olacak olan Hıristiyanlığın temellerini bu topraklarda atmıştır.

Esas adı Tarsuslu Saul olan hepimizin bildiği ve tanığı isim ile Aziz Pavlus Hıristiyanlığın Yahudi toplumunun dışına yayılmasında ilk adımı atan kişilerin başında yer alır. Pavlus, iyi bir Tevrat bilgisine sahip, eğitimli, varlıklı bir aileden gelen biridir. İsa hayattayken onan iman etmemiş olduğu için on ikilerden değildir. Hatta iman etmek yerine yaşadığı topraklarda baş gösteren bu yeni inanca bir tehdit ve muhaliftir. Yani günümüz Hıristiyanlığının Anadolu’ya ve Avrupa’ya taşınmasına ön ayak olan Pavlus, İsa’nın yaşamında onu desteklemekten ziyade onun yanında olanlara ve ona inananlara büyük bir baskı göstermiştir.[16] Muhalifi olduğu bu yeni akımın saflarına katılması İsa’nın ölümünden sonra ona görünmesi ile olacak ve o günden sonra Pavlus, İsa’nın mesajını tüm uluslara yaymak için çeşitli seyahatlere çıkacak ve çeşitli milletlere tebliğ içeren mektuplar kaleme alacaktır. Bu mektuplar çeşitli milletlere hitaben kaleme alınmış olup genel bir teoloji ve doktrin perspektifi oluşturmanın yanı sıra seyahatleri sırasında karşılaştığı sorulara verilen cevapları içermektedir.[17]

              Pavlus’un Hıristiyan olmasını sağlayan ve literatüre ‘Şam Vizyonu’ olarak geçen hadise Pavlus’un, Şam’da faaliyet gösteren ve İsa hareketinin içinde yer alan ilk zaman Hıristiyanlarını cezalandırmak için çıktığı yolda İsa’nın ona görünmesi ile gerçekleşir.[18] İncil’de bu hadise kısaca şöyle cereyan etmiştir, İsa Pavlus’a görünerek kendisine ve ona inananlara daha fazla zulmetmemesini söylemiştir. Sonrasında Pavlus’un gözleri mucizevi bir şekilde kör olur. Şam’a vardığında İsa’nın mesajını tüm uluslara tebliğ etme görevini aldığında gözleri açılır ve vaftiz olarak Hıristiyanlığı kabul eder.[19] Bu mesajın ve İsa’nın kendisine görünmesinin akabinde Pavlus kendisini adeta ‘atanmış havari’[20] ilan etmiştir. İsa’nın kendisine görünmesinin akabinde tebliğ faaliyetleri ve seyahatleri boyunca kaleme aldığı mektuplarında bu konuya değinerek kendini tanıtırken “Tanrı tarafından atanan ‘Mesih’in havarisi’” olarak söze başlayacaktır. Şam’da yaşadığı bu hadiseden sonra Hıristiyanlık, Pavlus’un elinde bambaşka bir konsept halini almış ve adeta İsa’dan sonra yeniden şekillenmiştir.[21]

Pavlus o dönem Hıristiyanlığın merkezi sayılan Antakya’da havariler ve inananlarla bir araya gelerek, bir kendini kabul ettirme sürecine girmiştir. Kendini kabul ettirmesi ve diğer herkesin onun havariliğini sorgulamaması için ilk şart misyon faaliyetlerinden elde edeceği başarı olacaktır. Dolayısıyla havariliğini ispat etmek için de misyon seyahatleri Pavlus açısından oldukça önemlidir.[22]

Pavlus Hıristiyan olduktan sonra kurucu babaların Anadolu yürüyüşü başlayacaktır. Çünkü Pavlus, ‘Misyon Seyahatleri’ adı verilen gezilerine çıkarak başta Anadolu olmak üzere Kıbrıs, Yunanistan ve Avrupa’da dini vaaz etmeye başlayacaktır. Bu yolculuklarda Anadolu’nun birçok kentine uğrayarak orada ki Yahudi olmayan milletler arasında Hıristiyan inancını benimsetmeyi hedeflemiştir.[23] İyi bir vaiz olan Pavlus kısa sürede birçok kente uğrayarak oradaki halka tebliğde bulunmuş ve müjdeyi en etkili biçimde yaymaya çalışmıştır. Aynı zamanda tek amacı tebliğ de değildir. Hali hazırda inanmış olan insanların inançlarını pekiştirmek ve inanmış toplulukları bir nevi denetlemek de bu seyahatlerin amaçlarındandır.[24]

Pavlus’un yaklaşık on yıllık bir süreye yayılan misyon seyahatlerini üç ana kısımda inceleyebiliriz. Bu üç misyon seyahati boyunca Anadolu’yu tabiri caizse karış karış gezerek orada cemaatler oluşturmuş ve kiliseler kurmuştur.

 

Birinci Misyon Yolculuğu;

İlk misyon yolculuğu Pavlus için hem bir sınav hem de bir tecrübe niteliğindedir. Bu yolculuğun tarihi hakkında araştırmacılar arasında tam olarak bir uzlaşma sağlanamasa da M.S. 46-50 yılları arasında gerçekleştiği düşünülmektedir.[25]   Pavlus, yanına Barnaba’yı ve Aziz Petrus’un öğrencilerinden Markos’u alarak Seleukeia (Antalya,Manavgat) limanından gemi ile Kıbrıs’a hareket etmiştir. Kıbrıs’tan bir gemi vasıtasıyla Pamphylia’ya vardılar. Buradan kara yolunu takip ederek Perge’ye (Aksu) ve Kestros (Aksu) Vadisi’ne, oradan da kuzey rotası üzerindeki dağları aşarak Psidia Antiokheia’ya (Yalvaç) ulaşmıştır. Fakat daha Kestros kentindeyken Markos ile fikir ayrılığı yaşamışlar ve yollarını ayırmışlardır.[26] Pavlus burada Anadolu topraklarında ilk vaazlaını vermeye başlamıştı. Psidia Antiokheia’dan  yola çıkarak sırasıyla İkonion (Konya), Lystra’ya (Hatunsaray Kasabası) gitmişler ve orada ki halka vaazlarda bulunmuşlardır. Bu vaazları esnasında rahatsız olan yerel Yahudiler, halkı Barnaba ve Pavlus’a karşı kışkırttılar. Bu olaydan sonra Pavlus Yahudilere vaaz etmek yerine, Yahudi olmayan topluluklara (gentile) vaaz etmeye karar vermiş ve kendisinin deyimiyle ‘Gentileler Havarisi’ olmuştur.[27] Barnaba ve Pavlus Derbe’ye (Aşıran Köyü) geçerek misyon faaliyetlerine devam ederler.[28] Dönüş yolunda ise geldikleri güzergahı geri takip ederek gemiler vasıtasıyla Kıbrıs’a geçmeden Antakya’ya dönmüşlerdir ve böylece ilk misyon seyahati sona ermiştir.[29]

 

https://isparta.ktb.gov.tr/Resim/65619,st20paul201jpg.png?0

 

İkinci Misyon Yolculuğu;

Pavlus ikinci misyon yolculuğuna da Barnaba ile beraber çıkmak istiyordu. Fakat Barnaba, Pavlus’a eşlik etme şartı olarak Markos’un da beraberlerinde gelmesini talep ediyordu. Pavlos, Markos’un kendileriyle beraber gelmesini istemediğinden Barnaba ile yollarını ayrıldı. Barnaba yanına Markos’u alarak Kıbrıs’a gitti.[30] Pavlus’ta yanına Aziz Silas’ı alarak Antiokheia’dan (Antakya), Tarsus, Derbe (Aşıran Köyü) yolunu takip ederek Timoteyus’un aralarına katıldığı Lystra’ya (Hatun Saray Kasabası) varırlar. Buradaki kiliseleri ziyaret ve kontrol ederler. Daha sonra Konya yolu üzerinden Troas’a (Çanakkale) geçerler. [31]Traos’ta iken Pavlus yine mucizevi bir şekilde vizyon görmüş, bir adam onu endilerine yardım için Makedonya’ya çağırmıştır.[32] Troas’tan deniz yoluyla Semadireğ’e, oradan da Makedonya Neapolis’e geçtiler. Oradan sırasıyla Philippi, Amphipolis, Apollonia gibi kentleri ziyaret ederek misyon faaliyetlerini sürdürdüler. Buradan Yunanistan sınırları içerisindeki Athens(Atina) , Korinth’e (Korint) gelerek buralarda çalışmalarını sürdürdü. Korinth’te uzun bir müddet kalarak burada bir cemaat oluşturdu. Buradan deniz yoluyla Anadolu’ya geçmiş ve Efes’e uğramıştır. Efes’ten Filistin’e oradan da Antakya’ya geçmiş ve ikinci misyon seyahatini burada noktalamıştır. [33]

https://isparta.ktb.gov.tr/Resim/65620,st20paul202jpg.png?0

 

Üçüncü Misyon Yolculuğu;  

Pavlus, üçüncü misyon yolculuğuna Antakya’dan Galatya (Ankara-Eskişehir) bölgesine geçerek başlar ve oradaki cemaatini ziyaret eder. Frikya bölgesinde faaliyetlerde bulunur. Pavlus’un Anadolu’da ki gezilerinde önceden cemaatini oluşturduğu bölgeleri ziyaret etmesinin sebebi bölgeleri teftiş etmek ve kontrol altında tutmak istemesindendir.[34]  Daha sonra yine İç Anadolu üzerinden Efes’e gelmiştir. Daha önce bir kez daha uğradığı Efes’de bu defa yaklaşık üç yıl kadar kalmış ve faaliyetlerini sürdürmüştür.[35]  Efes’de bu denli uzun kalması ve önem vermesinin nedenlerinden belki de en önemlisi Efes’in bir liman kenti olması ve birçok ulusun bir arada olduğu bir açık pazar konumunda olmasıdır.[36] Efes’de yürüttüğü faaliyetler ve geçirdiği uzun zaman neticesinde halktan iyi geri dönüşler alıyor ve inananların sayısı artıyordu. Pavlus’un getirdiği bu yeni öğreti neticesinde işleri etkilenmiş ve sekteye uğramış olan gümüşçüler ve put tacirleri bu durumdan rahatsız olmuş ve şehirden ayrılması için halkı kışkırtmaya başlamışlardır. Oluşan bu olumsuz hava neticesinde Pavlus son kez uğradığı Efes’ten ayrılmak zorunda kalmıştır.[37]  Bir gemi ile Makedonya’ya uğramış, oradan Yunanistan’a geçmiştir. Oradan yine bir gemi vasıtasıyla Traos’a (Çanakkale) geçmiştir. Asos üzerinden gemiye binerek Mytilene (Midilli), Khios (Sakız) ve Samos’a (Sisam) uğramış ce en nihayetinde Miletos’a gelmiştir.[38] Burada Efes kilisesinin ihtiyarlarını çağırarak onlara son öğütlerini vermiş“Asya iline ayak bastığım ilk günden beri, sizinle bulunduğum bütün süre boyunca, nasıl davrandığımı biliyorsunuz… Hem Yahudileri hem de Grekleri, tövbe edip Tanrı’ya dönmeye ve Rabbimiz İsa’ya inanmaya çağırdım… Şimdi de Ruh’a boyun eğerek Yeruşalim’e (Kudüs)gidiyorum.”[39] diyerek faaliyetlerinin bir muhasebesini yapmıştır. Yaptığı veda konuşması sonrasında gemi ile yine birçok yere uğrayarak en nihayetinde Kudüs’e varmıştır. Kudüs’e varması neticesinde Anadolu topraklarında yaptığı bu üçüncü ve son misyon yolculuğu da tamamlanmıştır. Pavlus’un daha sonra tutuklanarak Roma’ya gönderilmiş ve kısa bir süre sonra da infaz edilmiştir. Fakat Anadolu’da başlattığı bu misyon seyahatleri, uluslara hitaben kaleme aldığı ve bugün Yeni Ahit’in bir kısmını oluşturan mektuplar ve kurduğu kiliseler neticesinde önce tüm Roma’da ve ardından da tüm dünya da yayılan bir Hıristiyan doktrini inşa etmiştir.[40] 

https://isparta.ktb.gov.tr/Resim/65621,st20paul203jpg.png?0

 

Pavlus’un başlattığı bu misyon gezileri neticesinde Anadolu topraklarında kurulan kiliseler, Pavlus ve Havariler sonrası dönemde de onların öğrencileri tarafından geliştirilmeye devam etmiştir. Pavlus’un ve ilk kilise babalarının Anadolu’da ki bu faaliyetleri erken dönem Hıristiyanlığının gelişmesi ve yayılması yönünde sağlam temeller atmıştır. Bu öğrenciler, erken dönem kilise babaları, havarilerin arasında bulunan, yol arkadaşlığı yapmış, yardımcıları olmuş ve onlar tarafından yetiştirilmiş insanlardı.[41]

Bu insanlardan ve Anadolu’da Hıristiyanlığın yayılmasında önemli rol oynayan aktörlerden biri olan Aziz Polikarpos’a geçmeden önce Anadolu’nun ve İzmir’in bu dini yayma da ve geliştirme de ne denli büyük bir rolü olduğuna İncil yazarlarının metinlerinde rastlayabiliriz. İlk yedi kilise bu topraklarda inşa edilmiştir. İncil’in Vahiy bölümünde bu yedi kiliseye ve bu yedi topluluğa yer verilmiştir.

İncil’de geçen yedi kiliseden biri de İzmir Kilisesi’dir. İzmir Kilisesi adına kaleme alınan aşağıda ki kısımda hem Anadolu’da kurulan kiliselerin önemini ki Yeni Ahit’te bahsedilerek ne denli etkili olduklarını görmüş oluruz hem de yukarıda bahsettiğimiz Roma Devleti ve Yahudi toplumu baskısını daha net görebiliriz.

İncil’de İzmir Kilisesi için;

“ Baskı Altında Yıpranan Kilise Topluluğuna

İzmir’deki kilise topluluğunun meleğine yaz. İlk ve Son olan, ölüp dirilen şu sözleri bildiriyor:

Çektiğin acıyı ve yoksulluğu biliyorum. Yine de zenginsin. Kendilerine Yahudi süsü verenlerin sana sövüp saydığını da biliyorum. Oysa Yahudi olmamaları bir yana, onlar şeytan’ın sinagogudur. Çekeceğin işkencelerden korkma. Bak, denenesiniz diye şeytan aranızdan bazılarını cezaevine atacak. On gün süreyle acı çekeceksiniz. Ölüme dek güvenilir ol, sana yaşam tacını vereceğim. Kulağı olan, Ruh’un kilise topluluklarına ne dediğini duysun. Yengi kazanan ikinci ölümden zarar görmeyecek.”[42]

Anadolu’da ve özellikle İzmir’de faaliyet gösteren kilise babalarından biri de Havari ve İncil Yazarı Aziz Yuhanna’nın öğrencisi ve Anadolulu kilise babalarından olan Aziz Polikarpos’tur. Aziz Polikarpos yaklaşık İ.S. 69 yılında dünyaya gelmiştir. Aziz Yuhanna’nın öğrencisi olmasının yanı sıra Anadolu’nun önde gelen azizlerinden Antakya’lı İgnatios’un[43] da arkadaşıdır. İgnatios kaleme aldığı mektuplarından birinde Polikarpos’u Smyrna[44] Kilisesi Piskoposu[45] olarak tanıtmıştır. Polikarpos’un havariler ile irtibat halinde yetiştiğini ve bizzat havariler tarafından Smyrna Kilisesi’ne piskopos olarak atandığını yazmıştır.[46] Öğrencilerinden olan İrenaeos da, Polikarpos için İsa’yı takip edenlerin öğrencisi olduğunu vurgulamıştır.[47]

Aziz Polikarpos, yaklaşık 60 yıl boyunca İzmir Kilisesi’nin piskoposu olarak görev yapmıştır. Birçok teolojik konunun çözümünde rol oynamış, Pavlus’un şekillendirdiği doktrinin gelişmesinde pay sahibi olmuştur. Hatta teolojik meselelerin çözümü için Roma’ya giderek Papa Anicet ile görüşmüştür.[48]

Hıristiyanlık teolojisinde “Aziz” unvanını almış olan ilk kişi Polikarpos’tur. Bu durumun sebebi ise Roma Devleti tarafından inançları dolayısıyla idam edilmesidir. Bu idamda ve Polikarpos’un İsa’nın öğretilerini yaymak uğrunda şehit edilişinde İzmirli Yahudilerin provakatif eylemlerinin etkili olduğu söylenmektedir.[49] 

Genel kabul Polikarpos’un ölümünün 155 veya 156 yıllarında olduğu yönündedir. Ölümü şu şekilde cereyan etmiştir ve bu kısım adeta bir tiyatro oyunu gibi kayda geçmiştir;

“Polikarpos tehlikeye düşünce, kilisesi onu şehirden uzak olmayan bir çiftliğe götürür. Orada gözetmen kendini tamamen duaya adar. Gelenekte olduğu gibi her bir kişiyi tek tek dualarında anımsar ve tüm dünyada bulunan kiliseler için de şefaat eder. Tutuklanmadan üç gün önce dua ederken bir görümde yastığının alevler içinde yandığını görür. Kendisine yakın olanlara;”yakılmam gerek” der. Paskalya’nın arifesinde düşmanları onu yakalamaya geldiklerinde, kendisine hala var olan kaçış olanağını kullanmaya teşvik edenleri, şu sözlerle geri çevirir:”Tanrı’nın isteği gerçekleşsin.” Sonra yatak odasındaki merdivenden aşağıya inip gelenlerle konuşmaya başlar. Yüzü açık ve samimi bir şekilde parlar. Onu götürmeye gelenlere yemek hazırlanmasını söyler ve dua etmek için bir saat izin ister. Büyük bir minnettarlıkla Tanrı’ya şükredip yaşamı boyunca karşılaştığı herkes için dua eder. Sonra şehir merkezindeki tiyatroya, valinin önüne sürüklenir. Orada Vali ile Polikarpos arasında şu görüşme yer alır.

Vali: Ant iç de seni serbest bırakayım. Mesih’i lanetle!

Polikarpos: Seksen altı yıl boyunca O’na hizmet ettim ve O bana hiçbir kötülük yapmadı. Beni kurtaran kralıma mı lanet okuyayım?

Vali: İmparatorun Fortuna Tanrıçası adına ant içsene!

Polikarpos: Öyleyse benim zorlanmadan verdiğim tanıklığımı dinle; Ben Hıristiyanım.

Vali: Vahşi hayvanlarım var. Düşüncelerini değiştirmezsen seni onlara attıracağım.

Policarpos: Onları çağır da, iyiden yana kötüye düşünce değişikliği yapmak imkansızdır. Kötü olandan doğru olana geçmekse iyidir.

Vali: Fikirlerini değiştimezsen seni ateşte yaktıracağım.

Polikarpos: Tanrısızlar için hazırlanan yargının ateşi ve sonsuz cezayı tanımadığın için sen beni sadece kısa bir süre yanıp sönen bir ateşle tehdit ediyorsun. Ama ne duruyorsun, uygun gördüğünü yaptır.

Bunun üzerine kızgın halk öfkeyle bağırmaya başladı. “Bu Asia’nın Öğretmeni, Hıristiyanların Babası, bir çoğuna Tanrılara sunu sunmamayı, onlara tapınmamayı öğreten ilahların yok edicisidir.” Sonra hepsi tek bir ağızdan bağırırcasına Polikarpos’un yakılmasını talep ettiler.”[50]

Günümüzde İzmirli Hıristiyanlar, İzmir’in koruyucu azizi sayılan Aziz Polikarpos’un şehit edildiği günü onun doğum günü sayarak her 23 Şubatta kutlarlar.[51]

İzmir’de Necati Bey Caddesi’nde Hilton Oteli ve Efes Otelinin karşısında yer alan ve Aziz Polikarpos’un adının verildiği bir kilise vardır. Aziz Polycarp Kilisesi 1630 yılında Sultan Süleyman’ın özel izni ile inşa edilmiştir. 1680 yılında çıkan yangınla tahrip olsa da onarılmıştır. Kilise 1775 yılında Osmanlı Devleti’nin izni ve Fransa Kralı XVI. Louis’in yardımları ile restore edilerek üç neftli bir bazilikaya[52] dönüşmüştür. Daha sonra yanına manastır ve mezarlık da eklenerek genişletilmiştir. 1892-1898 yıllarında yeniden bir restorasyon sürecine girmiş, Aziz Polikarpos’un hayatını ve şehit edilişini resmeden freskler oluşturulmuştur. Bu freskleri çizen kişi aynı zamanda İzmir’in sembolü Saat Kulesi’nin de mimarı olan Fransız ressam ve mimar Raymond Péré’dir.[53]

Resim1: Aziz Polikarpos’un şehit edilişini resmeden fresk.

Erkan Çiçek - BRC
Piriştine Börekçilik İlan