Kültür&Sanat Haber Girişi : 28 Mayıs 2021 08:20

Farklı Dinler, Halklar ve Kültürlerin Yeri Olarak Bornova             

Farklı Dinler, Halklar ve Kültürlerin Yeri Olarak Bornova             

Farklı Dinler, Halklar ve Kültürlerin Yeri Olarak Bornova                                                                                                                                                                                            Mehmet Akif Erdoğru*      

Bornova’nın çok dinli, çok kültürlü ve çok halklı bir yapıya sahip olduğu hem Avrupa’da hem de Doğu Dünyasında biliniyor. Denilebilir ki, on dokuzuncu yüzyıldan itibaren üç kıtanın, Asya, Afrika ve Avrupa’nın halklarından birilerini Bornova’da bulmak mümkündü. Bu özelliği, Cumhuriyet devrinde faklı bir yapıya bürünecektir. Bu yazıda bu halklar üzerine bilgiler verilecektir.

İslamlar

Başlangıçta, on altıncı yüzyılda tamamen bir İslam köyü olan Bornova, İzmir’in bir liman kenti olarak yükselmesiyle birlikte, nüfus yapısı da değişmeye başladı. On altıncı yüzyıl Osmanlı nüfus defterleri, Bornova’da üç asli halkın bulunduğunu gösterir. Bunlardan ilki, yerleşik İslamlardır ki bu devirlerde bunları Arap, Acem veya Rumeli Müslümanları olarak addetmek mümkün değildir. Bunlar Anadolu’nun yerleşik İslam köylüleridir. Bunlar sonradan Türk olarak isimlendirilecektir. Tamamen tarımla meşgul olmuşlardır.

Yörükler

Yörükler, Bornova’nın kırsal kesimlerinin çok eskiden beri asli sakinleridir. Özellikle Bornova’nın dağlık kesimleri, Manisa, Kemalpaşa ve Bornova arasındaki kalan dağlık bölgelerde göçebe halde yaşayan Yörükler, en azından on beşinci yüzyıldan beri mevcut olmuşlardır. Osmanlı arşiv belgelerinde, bunlar, Osmanlı idaresi tarafından, açıkça Yörük olarak tanımlanırlar. Yörükler, zamanla yarı göçebe haline gelmişler, on altıncı yüzyılda özellikle Bornova ovasında yapılan pirinç tarımına dâhil olmuşlar ve hatta kendilerine özgü müstakil köyler kurmuşlardır. Nitekim Bornova ovasında Yörükler (bazen Türkmen olarak da isimlendirildiler), bölgenin en eski halklarından biridir. Şüphesiz bunlar da İslam’dırlar. Zamanla bir köye yerleştiklerinde veya kendilerine mahsus bir köy kurduklarında, burada cami ve mescitler inşa ettirmişlerdir. Burada Osmanlı, idaresi Yörükleri ile yerli Müslümanları, yaşam biçimlerine göre ayırt etmiştir. Her iki halk da Türkçe konuşurlar. Anadilleri Türkçedir. Yabancı dilleri bilmezler. Kısacası Bornova ovasının dağlara bitişik kesimlerinde bulunan Yörük köyleri varlıklarını sürdürebildiler. Yol güzergâhı üzerinde, dere yatağında, denize yakın yerlerde veya ücra yerlerde bulunan köyler, besin kıtlığı, doğal afetler, hastalık ve asayişsizlik sebebiyle dağıldılar.

Çingeneler

Bornova’nın üçüncü eski halkı ise Çingene’lerdir. Osmanlı arşiv vesikalarında bazen Kıpti olarak yazılan bu halkın, çok eskiden beri (tarihini bilmiyoruz, en azından on altıncı yüzyılda) Bornova ovasında tarımla uğraştığına dair veriler vardır. Ancak bunlar sayısal olarak çok azdırlar. Belgelerde belirtilenler İslam Çingenelerdir. Hristiyan Çingenelerin Bornova’nın kırsal kesimlerinde veya tarım alanlarında mevcut olduğuna dair veriler yoktur. 1843 tarihli başka bir Osmanlı sayım defteri, Bornova’daki Kıptilerden (Çingene/ Roman) söz eder. Aslında, Kıptiler, İzmir ve çevresinin en eski halklarından biridir. Osmanlı resmi yazışmalarında Çingene veya Kıpti olarak geçer. Her iki kelime de resmiyette aşağılayıcı bir anlam içermez. Kıptilerin, İzmir’in yanı sıra, Urla, Bornova, Diriyanda (Ayrancılar), Cumaabad(Menderes), Karaburun, Çeşme, Mandıca (Aydın’ın), Balat (Söke-Milet), Dalama (Kara Zabit/ Muğla’nın), İneabad (Ayasluğ Ezinesi/Selçuk’un) ve Seferihisar’da mevcut oldukları belirtilir. Kıptilerin, tarım ile meşgul oldukları, zanaatlarla ilgilenmedikleri anlaşılıyor. Bornova Kıptileriyle ilgili Osmanlı kayıtları on altıncı yüzyıla kadar geri gidiyor.

Ermeniler

Bornova’da tüm bu halklara IV. Murat devrinden itibaren yenileri eklenecektir. Bunlardan biri Ermeniler’dir. Ermenilerin büyük bir kısmının tarımla meşgul olmadıkları, kent merkezlerinde ve büyük köy merkezlerinde ticaret ve zanaatla uğraştıkları anlaşılıyor. İzmir’e ait 1640 tarihli bir Osmanlı nüfus sayımı, İzmir kent merkezinde cizye vergisi ödeyen kırk yedi kişilik bir erkek Ermeni grubundan söz eder. Osmanlı idaresi tarafından İzmir ermeni cemaati olarak resmen tanımlanan bu cemaat cüllah, kuyumcu ve terzi gibi zanaatlara uğraşmışlardır. 1640 yılında bunların İzmir merkezde henüz mahalle oluşturamadıkları, ya da bu statüyü elde edemedikleri anlaşılıyor. Ermenilerin Bornova’ya ne zaman yerleştikleri tam bilinmiyor, ama 1640’tan önce yerleşmedikleri açıktır. 1787-88 yıllarında İzmir merkezde kendilerine mahsus bir mezarlık elde ettiklerine bakılırsa, Bornova Ermenilerinin Bornova’ya yerleşimlerinin bu tarihten önceye gitmediği ortaya çıkar. Hemen belirtmek gerekir ki Osmanlı devletinin İran ile yaptığı harpler sonucundan bir kısmım Ermeni, Şah ababs2ın siyasetinden beri, İzmir yönüne göç etmeye başlamıştır. 1805 tarihli bir Osmanlı arşiv belgesinde, İzmir şehrinde Kasap Hızır Mahallesinde olan Büyük Basmane Fabrikasını (Basmahane-i Kebir Karhanesi) işletenlerin bir kısmının Ermeni erkekleri olduğu ifade edilir. Hatta bu mahallede yaşayıp da mirasçı bırakmadan ölen Ermeni erkeklerinin geride bıraktıkları eşyaların İstanbul’daki sultan Mustafa Han’ın Laleli’de inşa ettiği cami ve imaretin vakfı olduğu ifade edilir. Basma fabrikasında çalışan Mardiros v. Avanis isimli bir ermeni erkeği, varis bırakmadan vefat etmiş ve terekesi bu vakıf tarafından alınmıştır. Kasap Hızır Mahallesinin kuruluşundan beri Ermeni Mahallesi olduğunu sanmıyorum ancak İran ve Anadolu’dan İzmir’e göç eden Ermeniler bu mahallede iş bulmuşlar ve zamanla Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı bir mahalle haline gelmiştir. Daha sonraları İzmir’de Surp Istapanos Kilisesini kuracaklardır. 1832 tarihli başka bir Osmanlı sayım defteri, Bornova’da yaklaşık otuz ailelik bir Ermeni nüfusun varlığını gösteriyor. Bu durumda Bornova Ermenilerinin genel olarak II. Mahmut devrinde Bornova’da tutunabildiklerini ileri sürebiliriz. Bunlar köken olarak Ankara Ermenileriydiler. Aralarında tek tük İran (Acem) Ermenileri de vardı. Bornova’daki bekâr Ermeni erkekleri, çıbıkçı, aşçı, gündelikçi, sayeci olarak çalışırlarken, evli olanlar kundakçı, pabuççu, hancı, eskici, tellal, terzi, rençper ve sarraf hizmetkârı olarak çalıştılar. Bekâr olanlar dükkânlar veya odalarda ikamet ederlerdi. Söz konusu belgede bu Ermenilerin çoğu ‘Acem Katoliki’ olarak tanımlanmıştır. Bornova Ermenileri zengin İstanbul Ermenilerinin maddi yardımıyla, özellikle kumaş ticareti yapan Ermeniler sayesinde, Bornova’da kendilerine ait küçük bir kilise kurmaya muvaffak oldular. Bu kilisenin ne zaman kurulduğu tam tarihi belli değildir. Ancak, 1862 tarihli bir belgeden ‘Aydın eyaleti dâhilinde İzmir kazasına tabi Burunabad karyesinde kâin millet-i acizanemize mahsusu bir bab kilisenin harabiyeti…’ ifadesinden[1] bu küçük kilisenin (Burunabad kasabasında Ermeni milletine mahsus bir bab kilisenin) II. Mahmut devrinde bir tarihte kurulduğu ileri sürülebilir. Elimizde, 3 Haziran 1862 tarihli, çoğunluğu İstanbul’da olan zengin Ermenilerin, Bornova’daki harap Ermeni kilisesinin ‘bina ve inşasına’ izin isteyen,  Sultan’a sunmuş oldukları bir dilekçe bulunmaktadır. Abdülaziz’in tahta çıkmasından yaklaşık bir yıl sonra sunulan bu dilekçeye iki hafta sonra, 17 Haziran 1862’de olumlu cevap gelmiştir. On altı kişilik bu ermeni grubunun, bu kiliseyi tamir ettirdikleri anlaşılıyor. Bunlar arasında sarraf Pervizoğlu Agop, sarraf Istepanoğlu Boğos, Galatalı Papaz Artin, Hasköylü Papaz Armena, Kumkapılı Papaz Mitril, Balatlı Papaz Avanis, Boğosoğlu Krekor, Kürekçibaşıoğlu Avanis, Beykanlı Artin, Arslanoğlu Manuk, Sarrafoğlu Vartan, Basmacıoğlu Karabet, Keresteci Mığırdıç, tülbentçi Asaya ve tüccar Asador gibi isimlere rastlanır. Bunların bir kısmı dilekçeye mühür basarken bir kısmı da Ermeni harfleriyle imzalarını atmışlardır. Bu kiliseyi Cumhuriyet devrine kadar gelmiştir. Bornova’nın yaşlılarından bu kilisenin yerini hatırlayanlar vardır. Yine belirtmek gerekir ki, tüm Osmanlı kentlerinde olduğu gibi, Bornova’da da belediye doktorluğu (hükümet tabipliği) Ermenilerin uhdesine geçmiştir.  Bornova kazası Meclisinde de Ermenilerin temsil edildiği anlaşılmaktadır. Bunlardan biri Ermeni Afçalı Hoca Ohannes’tir. Kendisi 5. Rütbeden Mecidiyi nişanı ile ödüllendirilmiştir. Bornova Ermenilerinin 1915 Tehcirine tabi tutulmadığı anlaşılıyor. İzmir’in işgali bunlar açısından çok ciddi bir sınav oldu. 27 Şubat 1919 tarihli İzmir Valisi ve komutanı Nurettin paşa tarafından, İstnabul’a Osmanlı İçişleri bakanlığına çekilen bir telgraftan, İzmir Ermeni ve Rumlarının itilaf devletleriyle işbirliği yaptığı gibi bir sonuca varılmıştır.[2] Bu belgede ‘İzmir’in Büyük Ermeni Kilisesinde Düvel-i İtilafiye mümessilleri ve Yunan memurini, Rum ve Yahudi rüesa-yı ruhaniyesi hazır oldukları halde, ayin-i ruhani icra ve düvel-i İtilafiye sancaklarıyla Ermeni bandırası keşide ve Ermeni vakıf da var Manisa’nın teşekkülünde ve Rumlar ile Ermeniler beynindeki meveddetten bahs ile Ermeni marhasası, Rum metropoliti ve Yunan memuru tarafından nutuklar irat edilmiştir’ ifadesinden, Ermeni ve Rumların İtilaf devletleriyle Türkler/ İslamlar aleyhine işbirliği yaptıkları, Rumlar ile aralarında bir sevgi oluştuğu sonucuna ulaşıldığı görülüyor. 1924 yılında Isparta Ermenileri hala yerlerinde ikamet ediyorlardı. Buca ve Bornova Arnavutları ile Isparta Ermenileri yer değiştirdiler. Ayrıca Bayraklı ve yakın yerlerde Ermenilerin mevcut olduğuna dair kanıtlar var. Örneğin aynı tarihlerde Bayraklı köyü de küçük bir ermeni cemaatine sahipti. Bunlar köken olarak Yozgat ve Ankara Ermenileriydiler. 1924’ten sonra Ermenilerin kalmadığı anlaşılıyor. Bunların yerleri hükümet Balkanlardan gelen mübadillere tashih edilecektir.

Rumlar

Bornova’nın, İslamlar, Çingeneler ve Yörüklerden sonraki sakinlerinden ilkinin Rumlar oldukları anlaşılıyor. Aynen İslamlar gibi başlangıçta tarım ile meşgul olan Rumlar, zamanla, yabancı tacirlerin ve kilisenin desteğini alarak esnaf ve zanaata başladılar. Ticari hayatı, çarşıyı, Ermeniler ile birlikte ele geçirdiler. İzmir’e ait yukarıda söz geçen 1640 tarihli cizye defteri incelendiğinde, İzmir ve çevresinde Rumların Ermenilere göre sayıca daha fazla oldukları görülür. İzmir, Urla, Kuşadası, Çirkince (Selçuk’un, şimdi Şirince), Çanlı, Domadiye (Söke), Kelabek (Söke) ve Balat’ta (Söke) Rumların mevcut olduğu belgelenebiliyor. İzmir Rumları, aslında, İslamlar ile birlikte en eski halktır İzmir’de. Gebr olarak yazılan bir Rum cemaatine, İzmir merkezde, on altıncı yüzyılda rastlıyoruz. Bunların kökenleri Sakız idi. Ticaret yapmak üzere sakız Rumları, İzmir merkezde yerleştiler. Denilebilir ki, İzmir Rumlarının nüvesi bunlardır. Midilli ve Sisam gibi başka adalardan da İzmir’de yerleşen Rumlar olduysa da bunlar sürekli olarak kalmadılar. Sayıca İslamlardan çok çok az olan bu Rum cemaati, İzmir’in ticari potansiyelinin genişlemesiyle birlikte, Avrupa ile ticaret sayesinde, zenginleştiler ve sayıları arttı. Bornova Rumlarına dönersek, bunlar Bornova’da mahalle ve kilise hakkını elde ettiler. Bornova ve ona bağlı köylere ait 1851 tarihli bir Osmanlı esnaf sayımı zamanımıza ulaşmıştır. Bornova’nın yanı sıra, bu tarihte, Buca, Seydiköy, Kuğuluca, Pınarbaşı ve Hacılar köylerindeki esnaf da ciddi bir sayıma tabi tutulmuştur. Seydiköy, bugünkü Gaziemir’dir. Hacılar köyü, zamanla ortadan kalmıştır. Bornova ovasında yer alıyordu. Sadece ismi kalmıştır. Kuğuluca köyü de Bornova ovasında yer alıyordu. Hatırasını taşıyan hiçbir şey zamanımıza ulaşmamıştır. Tüm bu köyler başlangıçta, on beşinci yüzyıldan beri,  İslam köyleri (Türk) iken, on dokuzuncu yüzyılda farklı milletler ile karışarak kozmopolit bir hale geldi. Özellikle Rumlar (Ortodoks) bu köylerde nüfusun ekseriyetini oluşturdular. Bu sebeple, esnafın çoğu da Rumlardandı. 1851 tarihli sayıma göre Bornova’daki esnafının neredeyse tamamı Rumlardan oluşuyordu. Nüfusun çoğu da Rumlardan ibaretti. İtalyan veya diğer ülkelerin tacirleri, azınlıkta idi. 1851 yılında, Bornova’da en azından 277 Rum esnafın kaydı tutulmuştu. Bunlar, rençper, koltukçu, ekmekçi, yağcı tabak, nalbant, bakkal, katmerci, hizmetkâr, sabuncu, kömürcü, kasap, kiracı, uncu, berber, balıkçı, mumcu, çoban, manav, bahçıvan, kireşçi, varilci, pabuççu, çukacı, terlikçi, celep, değirmenci, iskemleci, çubukçu, muytap (kıl dokuyan), ikan (safran ve kına ile saç veya sakal boyayan, bir çeşit kuaför), kiremitçi, kahveci, boyacı, suyolcu, kalyoncu, bardakçı, savacı, kalaycı, meyhaneci, tellal, horasancı, paçacı, tavukçu, kayıkçı ve marangoz olarak çalıştılar. Bornova ve Buca dâhil diğer köylerde de zanaat işleri tamamen Rumların elindeydi. Denilebilir ki Yunan işgali, Rumlar açısından çok yıkıcı oldu ve Türkiye’den atılmalarına sebep oldu. Rumların, Yunan İşgal kuvvetleriyle işbirliği yapması sonlarını hazırladı. Malum olduğu üzere, Yunan kuvvetleri 21 Haziran 1920’de Manisa’yı işgal etmek için Bornova’dan ayrılıyor. İzmir vali vekili Ahmet Besim beyin verdiği bir bilgiye göre, 21 Haziran 1920’de 2000 küsur Yunan askeri ve 1300 küsur Rum askeri ile Yüzbaşı Aleksidi komutasındaki Yunan kuvvetleri, Bornova-Yakaköy-Sabuncubeli yoluyla Manisa’ya doğru hareket etmişlerdir. Yunanlılar İzmir civarındaki Rumlarda oluşan Müdafaa-i Milliye Alayı teşkil etmişler ve bu askerleri Manisa’nın işgalinde kullanmışlardır. Bilindiği gibi Rum-Yunan vatandaşların yoğun olduğu yerlerden biri Kokluca köyüdür. Burası hem tacirler hem de Hristiyanlar açısından güvenli değildi. Rum çetelerin yuvalandığı, kanun kaçaklarının saklandığı ve de en önemlisi Yunanistan ile bağlantılı Yunan vatandaşlarının ikamet ettiği bir köydü. Yunan Komutanlığı, İzmir civarındaki eski yerli Rumları bir araya getirerek, kendi ordusundan başka bir ordu oluşturmuştur. 15 Mayıs 1919’da İzmir’in Yunan kuvvetleri tarafı